- mahmut
Mahmut’u düşünün. Mahmut, sabah kahvesini yanlış fincana koyan baristadır; trafikte sinir eden taksicidir; her koşulda seni delirtmeyi başaran o iş arkadaşındır. Ama aynı Mahmut, gece yarısı sana mesaj atan, “nasılsın?” diye soran eski dostundur da aynı zamanda. Mahmut, hem suçlu hem masumdur; hem kurtarıcı, hem lanet. Onu suçlarsın, ama suçladığın anda kendinde bulursun. Çünkü Mahmut, senin aynadaki aksin, gölgendeki kusur, zihnindeki o kaçamak düşüncedir. Mahmut, insanın kendisiyle yüzleşmekten korktuğu her şeydir. Mahmut, senin en büyük zaafınla dalga geçer( hoş zaaflar güzeldir ve severim) ama aynı anda sana en derin sırrını fısıldar. Mahmut, toplumun sana dayattığı kuralları çiğner, ama sonra dönüp seni o kurallara uymadığın için yargılar. Mahmut, özgürlüğün ta kendisidir, ama zincirlerin en yük olanıdır. Onunla savaşamazsın, çünkü Mahmut’u yenmek, kendini yenmek demektir. Ve kim kendini yenecek kadar cesur? Kim kendinden vazgeçecek kadar bitmiş? Mahmut, bu yüzden her yerdedir; çünkü sen her yerdesin. Mahmut, bu yüzden hiçbir yerdedir; çünkü sen hiçbir zaman tam olarak “orada” değilsin. Mahmut, bir Zen Koanı gibi, seni cevapsız sorularla baş başa bırakır. Onunla konuşursun, ama o seni dinlemez; çünkü Mahmut, dinlemek için değil, seni duymaya zorlamak için vardır. Hiçbir zaman duyduğun Mahmut’la, olmak istediğin Mahmut bir değildir. Evrendeki tonlarca Mahmut, içindeki tek bir Mahmut’a yürek koyar.
Peki, Mahmut’u nasıl tanırsın? Hep eserekli midir? O şakırcasına gülen eğlencesi peki? Bilir misin ki sen kimdir bu Mahmut? Mahmut, o anlamsız saçma camın arkasındaki memurdur; sana “sistemde görünmüyor” derken gözünü bile kırpmaz. Mahmut, marketteki son ekmeği kapan teyzedir; ama sonra dönüp sana gülümser, “yarısını ister misin?” der. Mahmut, senin en güzel anında aklına düşen o saçma endişedir; “ya her şey ters giderse?” diye fısıldar. Mahmut, o çok sevdiğin çocuktur, uzaktayken kafa tutup sana bulaşan. O, kaosun ve düzenin, anlamın ve anlamsızlığın kesişim noktasıdır. Mahmut’u sevmek, kusurları sevmektir; Mahmut’u reddetmek, kendini reddetmektir. Her şey bir Mahmut’tur, çünkü her şey senin algında şekillenir. Mahmut, senin gerçeğinle oynar, ama gerçeği değiştirmez. O, sadece sana gerçeğin ne kadar kaygan olduğunu hatırlatır. Mahmut, sadece bir ayna. Ona bakarken ne görüyorsun? Kendini mi, yoksa kaçtığın her şeyi mi? Mahmut her yerdedir, çünkü sen her yerdesin. Mahmut hiçbir yerdedir, çünkü sen hiçbir zaman tam olarak “orada” olamazsın. Öyleyse, Mahmut’u suçlamayı bırak ve onunla dans et. Çünkü Mahmut, sadece senin gölgen; ve gölgeler, ancak ışıkla var olur.
Ve işte Mahmut, sahnede son bir reveransla sırıtır; ne de olsa o, hem alkışı hem yuhalamayı hak eden tek aktör! Sen onunla dövüşürken, o çoktan senin kostümünü giymiş, repliklerini çalmış, sahneyi ele geçirmiştir. Mahmut’u alt ettiğini sanırsın, ama o sadece kuliste kahvesini yudumlarken, senin hayatının senaryosunu yeniden yazmaktadır. Bravo, Mahmut, bravo! Seni bulamayanlar, kendilerini kaybetmeye mahkûmdur; seni bulanlar ise zaten kaybolmuştur. Herkesin bir Mahmut’u vardır, senin Mahmut’un sensin.
Yorumlar
Yorum Gönder
yorum